29 Ağustos 2015 Cumartesi

Nazım Hikmet




Türk Dilinin dünya çapındaki ün sahibi Dev şair Nazım Hikmeti anlatacağım.
Nazım Hikmet, 20 Kasım 1901’de Selanik’te doğru. Ailesi 40 gün için bir yaş büyük görünmesin diye doğumunu 15 Ocak 1902 olarak kaydettirdi.

Göztepe’de ki taş mektepte ilkokulu bitirdi. Ortaokula Galatasaray’da başladı ve 1917’de Nişantaşı Sultanisi’ nde mezun oldu.

‘’Bir Bahriyeli’nin Ağzından’’ şiirini beğenen Bahriye Nazırı Cemal paşanın yardımıyla Heybeliada Bahriye mektebine girdi.

1919 Hamidiye kruvazörüne atandı. Zatürre geçirince 17 Mayıs 1920’ de Osmanlı Donanmasından çürüğe çıkarıldı. 
İstanbul’un işgali üzerine milli mücadeleye katılmak için 1921’de Mustafa Kemal’e silah, cephane kaçıran gizli bir örgütün yardımıyla Anadolu’ya geçti.

Ankara hükümeti, ona ve Galatasaray’dan arkadaşı Vala Nureddin’e, İstanbul gençliğini milli mücadeleye çağıran bir şiir yazma görevini verdi. 

Yazdıkları şiirin yankıları öyle bir büyüdü ki, sonrasında meclise çağrılarak Mustafa Kemal paşaya takdim edildiler.


Milli mücadelenin lideri Mustafa Kemal Paşa, genç şairlere şöyle dedi  ‘’ Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar, size tavsiye ederim gayeli şiirler yazınız’’

Devam edecek...

28 Ağustos 2015 Cuma

Sait-Simon (ilk Sosyolog, İlk Sosyalist) – Cemil Meriç






Sait-Simon (ilk Sosyolog, İlk Sosyalist) – Cemil Meriç
Fransız Devrimi sonrasında ortaya çıkan ütopik sosyalizmin en önemli temsilcilerinden biridir Saint-Simon. Sosyolog Gurvitch ondan bahsederken ‘’ütopyacıların en gerçekçisi, sosyologların en ütopisti’’ sıfatını kullanıyor.
Aristokrat bir düşünür olan Sait- Simon her şeyden önce bilime ve ilerlemeye inanır. Descartes’cı, bilimci,pozitif olanı savunur. Aguste Comte’un en önemli ilham kaynağı ve hocasıdır.
Saint-Simon’a göre, çalışan sınıf ana sınıftır. Toplumu besleyen, ayakta tutan kesim de bu sınıftır. Siyasetin bir üretim bilimi olduğunu savunan bu düşünüre göre devleti sadece işçi sınıfı değil, tüm üreticiler yönetmelidir.
Saint-Simon, iktidasi alt yapının önemine vurgu yapmış, iktisadi ve siyasi liberalizm ile demokrasiyi amansızca eleştirmiştir. Devletin insanları yönetmeyi bırakması ve sadece malların idaresiyle ilgilenmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Simon,sosyal hayatla, siyasi hayatı, sosyal hayatla ahlaki hayatı birbirinden ayırmaz. Devlet işleriyle ilgilenmedikleri için çatar sanayicilere, onları siyasi görevler yüklenmeye çağırır.
İleriyı görebilen, elindeki verileri çok iyi değerlendiren, çoğu bugün de güncelliğini koruyan birçok evrensel probleme çözüm arayan, çözüm öneren, bazı problemleri de bütün açıklığıyla ve büyük bir cesaretle ortaya koyam bir öncü Saint-Simon.


25 Ağustos 2015 Salı

Buyruk (Beloyannis’in Öyküsü) – Dido Sotiriyu






Buyruk (Beloyannis’in Öyküsü) – Dido Sotiriyu
Kişi, güzel olan yaşamı sever doğal olarak, ama başkalarının yaşamını da düşünür, bu yüzden ölümü göze almasını bilir. Bir ülkü uğruna savaşan için kişisel çıkar yaşamının temel amacı olamaz. İnsanlar var oldukça, ülküleri uğruna ölmekten çekinmeyeceklerdi. Niko Beloyannis’de çekinmemişti.
Beloyannis, küçüklüğünden beri birçok kez hapishaneye girmiş ve sürgüne gönderilmişti. Onları hapishanelere kapatanlar, oralarda zamanın onlara çalıştığını, kendilerini teorik olarak yetiştirdiklerini bilseler, bunu hiç yapmazlardı.
Niko Beloyannis’e sabahlara kadar süren korkunç, barbarca, insanlık dışı, ortaçağ işkenceleri yapıldı. Tam iki yüz gün. Karanlık hücrelerde aç susuz, kaldıkları hücreye mezar bile denemez, mezarlar daha rahattır, insan hiç olmazsa uzanıp yatabiliyor.
Çökmeleri için tüm baskıları uyguladılar.Dünya üzerinden onuru silmekti amaçları.
Yunanistan onların barış ve demokrasi isteklerini yargıladı; onları, ekmek özgürlük ve barış dedikleri için yok etmek istedi.
Beloyanni’yi öldürdüler!
Nikos Beloyannis, savunmasını yaparken mahkemede bulunanları o denli büyülemişti ki, yargıcın kin dolu sözlerine aldıran olmadı. Nikos yerine oturmaya giderken karısı Elli elindeki karanfili uzattı.
Nikos karanfili aldı ve gülümsedi.
Hayatını ve gençliğini verdiği insanlığın geleceğini düşünerek gülümsedi.
Bu güzel gülümseme, bu etkili resim,ertesi gün tüm gazetelerde yayımlandı. Aynı resim,çok kısa bir süre içinde bütün dünyaya yayıldı.
"Karanfilli Adam" artık bütün dünyada milyonlarca insanı etkileyecekti bundan böyle.
Picasso bir tablo yaparak ve şairlerin şairi Nazım Hikmet "Karanfilli Adam" şiirini yazarak onu ölümsüzleştireceklerdi.
Özgür Okuryazar

Budala - Dostoyevski






"Niyetim bütünüyle güzel bir insanı anlatmaktır.' der Dostoyevski Budala Romanı kahramanı Mışkin için.
İnsana özgü tüm duyguları; zaafları, insanın en aşağılık hallerini, gururu, kibiri, erdemi, aşkı, tutkuyu, acımayı ve daha bir çok duygu ve davranışı bir kahraman ve etrafındaki insanlar üzerinden seriyor önümüze.
Nerdeyse tüm karakterlerinin iç dünyalarındaki gelgitlere en ince ayrıntısına kadar girerek yapıyor bunu. Bu noktadan hareketle iyi insanın; başkalarının gözünde ne olduğundan çok kendi gözünde ne olduğunun önemine vurgu yapıyor. 'Başkaları ne der' hapishanesinde tutsak düşmüş günümüz insanına, 'özsaygı' denen kavramı hatırlatarak, güzel insan olmanın kapısını aralamış oluyor böylece.
Başka ne mi var; hastalık derecesine varan tutkulu aşklar, bir tarafta sefahat, bir tarafta yoksulluk, kaybolmuş hayatlar, ileride yaşanacak o büyük devrimin yeni yeni hissedilmeye başlanan ayak sesleri ve pek tabiki tüm görkemiyle 19. yüzyıl Rusyası..."
Erdal Özçelik
Moskova/2015

Şair Şükrü Erbaş Kitap Öneriyor


Sevgili Şükrü Erbaş Özgür Okuryazar takipçileri için hangi kitabı önerirsiniz?
Bilmiyorum ille de tek kitaptan mı söz etmek gerekiyor? Ben, üç kitabın ismini versem ama bir kitap üzerinde dursam olur mu? Birisi eski tarihli bir kitap; Okakura Kakuzo’nun Çayname’si... Diğer ikisi güncel iki kitap; Ethem Baran’ın taşrayı damıtan hikâyelerinden oluşan Zira’sı ve Kadir Akın’ın bizim sosyalist tarihimize yeni yeni bilgiler taşıyan Ermeni Devrimci Paramaz’ı... Üç ayrı dünyaya, insanın zaman içindeki sonsuzluğuna, üç varoluş haline menevişli sözler düşüren üç güzel emek...
Neden bu kitabı okumalıyız?
Ancak ben, Çayname’yi öncelikle önermek istiyorum. Şu bildiğimiz çayın tarihi odağında, Japonya, Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinde oluşturulan olağanüstü büyülü bir yaşama felsefesi; bir dinsel ayin kadar derin bir saygıyla yaşanan çay içme törenleri; çay fincanından demliğine, demleme usullerinden ikramına, odada bulunması gerekli çiçeklerden diğer eşyalara, bunlardan şiire, edebiyata, müziğe ve politikaya atılan olağanüstü ilmeklerle gündelik olanın nasıl bir sonsuzluğa çevrildiğinin son derece çarpıcı hikâyesi, Çayname... Kısaca, şu boğucu gündelik hayatımıza gökyüzü genişliği katacak bir kitap...
Bize kitapta aklınızda kalan tadımlık bir şeyler yazar mısınız?
“Hayatın ve sanatın gücü, büyümeye olanak sağlamalarından gelir.” (...) “İnsan aynı anda iki müzik parçası dinleyemez; çünkü gerçek güzellik ancak merkezi bir güdüye odaklanarak algılanabilir.” (...) “İlkel adam çiçeklerden yaptığı tacı kadınına ilk sunuşuyla birlikte hayvansı doğasını aşmıştır.” (...) “Japonya’da kullanılan eski bir deyişe göre, bir kadın kibirli bir adamı sevemez; çünkü o adamın kalbinde aşkın içine girip dolduracağı bir aralık yoktur.” (...) “İnsanın onundayken hayvan, yirmisindeyken deli, otuzundayken başarısız, kırkındayken sahtekar, ellisindeyken ise bir suçlu olduğu söylenir.” (...) “Tanrımız büyüktür, para da onun peygamberidir! Doğayı ona kurbanlar sunmak için katlederiz. Maddenin hakimi olmakla övünürüz ve bizi köle edenin madde olduğunu unuturuz.” (...) “Bir zorbanın dostluğu çok tehlikeli bir onurudur.”
Teşekkür Ederiz
Özgür Okuryazar