27 Ocak 2015 Salı

Eşber Yağmurdereli Öneriyor: Mihail Şolohov – Durgun Akardı Don










Eşber Yağmurdereli Öneriyor:  Mihail Şolohov – Durgun Akardı Don

Sevgili Eşber Yağmurdereli Özgür Okuryazar takipçileri için hangi kitabı önerirsiniz?
Mihail Şolohov  - Durgun Akardı Don

Neden bu kitabı okumalıyız?
Çarlık Rusya’sının, iç savaş ve devrim yıllarını olanca gerçekçiliğiyle anlatan bir başyapıt olduğunu düşünüyorum.
40 sene önce çok severek okuduğum bazı kitapları, şimdiki hayat bakışıyla yeniden okumaya (daha doğrusu dinlemeye) karar verdim. Bu kitap benim için özeldir.

Bize kitapta aklınızda kalan tadımlık bir şeyler yazar mısın?
"Görmüyor musun yahu? Savaşta zengin olan semirir yoksul olan acından geberir. Anladın mı şimdi? Böyle bu iş! Fabrikatör kısmı burnunu votkadan ayırmaz, asker kısmı başını bitten alamaz. Kapitalist kârını alır iç eder işçi yalınayak gezer. Bizim düzen bu işte iyi bir kazak olarak sen hizmet et daha onlara çalış bir haç kazanırsın belki sonunda haç ki ne haç tahtadan! "

İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar



Eşber Yağmurdereli: Gazeteci – Tiyatro yazarı- Avukat - Ödüllü satranççı -Kıdemli mahpus... Cezaevi günlerinde yazdığı "Akrep" oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu'nda sahneledi ve bu oyun Yağmurdereli’ye iki ödül birden getirdi.

25 Ocak 2015 Pazar

Vietnam’a Sevgiler – Edita Morrıs









Vietnam’a Sevgiler – Edita Morrıs

Kapitalist dünya değişen dönemlerde, değişik coğrafyalarda masum insanlar üzerinde zorbaca deneyler ( ölüm laboratuvarları) yapmış, milyonlarca masum insanı katletmiştir. 

Katil Amerika milyar dolarlık biliminin sonuçlarını görmek için Vietnam’lıları kullandı. Amerika Vietnam’a milyonlarca ton bomba attı, milyonlarca masum insanı öldürdü.

Bu kitapta, Amerika’nın Nagasaki’ye attığı napalm* bombası yüzünden vücudunun sol yanı yanmış bir adamın, Vietnam’da napalm’den* yanmış bir kıza gönderdiği mektuplar var.
Kitabı bitirdim, bir daha okudum çünkü: kitapta şuraya takılı kaldım. Paylaşmak istiyorum.

Nagasaki’ li adam küçükken elinde İsa’ya vereceği gülüyle hoplaya zıplaya kiliseye giderken atom bombası atılmıştır, bir şeye çarpıp düştüğünü zanneder annesine babasına bakar ona neyin çarptığını sormak için, yoklardır, kenarda oynayan arkadaşlarına seslenir, hiçbiri cevap vermez sonrasın da öğrenir bombanın ışığı yüzünden arkadaşları kör olmuştur. Sol yanında acı hisseder ve bağırmaya başlar, annesi ve babasının kül olduğu için mi bağırdığını yoksa sol tarafının çiğ et haline geldiği için mi bağırdığını bilemez. Zamanla açlıktan isa’ya vereceği gülü yer.

Bu kitap, tüyler ürpertici, insanın içine işliyor, uykudan önce kesinlikle okun mamalıdır.

*Napalm hayal edebileceğiniz en korkunç silahtır, Su 100 derecede kaynar, napalm 800-1200 derece sıcaklık üretir.

İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar

Edita Morris: Ezilenleri, sömürülenleri anlatır hep. Topluma karşı sorumluluğu bilen bir değerli bir yazardır. Kitabı çeviren değerli yazar, şair Ülkü Tamer’dir. Edita Morris kitabın yayımlaması için Türkiye’den telif hakkı talep etmeyerek büyük bir jest yapmıştır. Ülkü Tamer’in değerli bir dostudur.

21 Ocak 2015 Çarşamba

Palto- Gogol











Rus edebiyatında önemli bir yere sahip Gogol’ün kilometre taşı kabul edilen yapıtlarındandır Palto.
Bu romanın arka kapağında Dostoyevski’nin ‘’Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık’’ ifadesi dikkate değerdir.

Petersburg’da bir devlet dairesinde kalem memuru olarak çalışan Akakiy Akakiyeviç, dış görünüşü ile insanların ilgisini çekmeyen, ellili yaşlarında, kısa boylu, çipil gözlü, kızıla çalan saçları biraz dökülmüş, yanaklarında derin kırışıklıkları olan bir memurun sıradan ama trajik öyküsüdür.

Akakiy Akakiyeviç‟in yıllardır yamata yamata kullandığı eski paltosunun artık iş göremez ve iğneye gelemez olduğu için yeni bir paltoya gereksiniminin olması, bu palto için yeme içme gibi en hayati ihtiyaçlarından kesintiye giderek dört beş aylık tasarruf sonucunda  rüyalarını süsleyen yeni bir paltoya kavuşması, ardından paltosu şerefine düzenlenen bir davetten dönerken hırsızlar tarafından paltosunun alınması, paltonun bulunması için yapılan çalışmalar, gidilen “mühim adam”la olan sohbeti ve nihayetinde yatağa düşüp sayıklamalarla hayatının sonlanması.

Sosyal tabakadaki eşitsizlik cenaze merasiminde bile kendini gösterir. Zira parasız pulsuz Akakiyeviç için meşeden değil de ancak çamdan bir tabut siparişi verilebilir.

İncecik bu kitabı uyumadan hemen önce okuyup bitirdim ve rüyamda cenaze merasaminde parasız pulsuz Akakiyeviç’in tabutunun çamdan olmasına ağlıyordum. Uyanır uyanmaz gözlerimi çapaklandığından açamadım bir müddet. J

 Gogol, Rusya‟da feodalizmin sarsılıp yerine kapitalizmin yapılanmaya başladığı dönemde yazmıştır. Sistemin savunucuları tarafından Rus insanını kötü göstermekle suçlanır oysa Gogol Rus insanın kötü olduğunu değil, sistemin Rus insanını kötü gösterdiğini eleştirmiştir.

İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar




  

18 Ocak 2015 Pazar

Ruhi Su









Üstat Ruhi Su, Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü’nü ilk bitiren ve Devlet Artisti payesini kazanan bir ses sanatçımızdır.

Oldukça zor koşullar altında yetişmiş olan Ruhi Su, Konservatuar’ı bitirdikten sonra Devlet Operası’nda görev almış. Ama ‘’bir devlet kurumunun ününe gölge düşürücü’’ olarak yorumlanan inançları sol eğilimli oluşu nedeniyle ellilerde bu görevine son verilmiştir.

Yıllarca cezaevinde kalmıştır.

Bununla da bitmiyor!

Ruhi Su’nun önüne sürekli engeller çıkarıldı, topluma ulaşması güçleştirildi.
Ömrü boyunca peşini bırakmayan bağnazlıklar ne yazık ki hastalık döneminde de yakasını bırakmadı. Yurt dışında tedavi görmesi doktorlarınca uygun bulunmuşken, Ruhi Su’ya yıllarca pasaport verilmedi. Ölümünden bir yıl önce özel izinle bir pasaport alabildi. Ne var ki, doktorlar vaktin artık geç olduğunu söylüyordu. Ruhi Su geri kalan zamanını dostları arasında geçirmeyi tercih etti.

Böylesine büyük bir sanatçıya yapılan ayıp toplumsal vicdanda kara leke olarak kaldı.
O, yaşamını, karşısına dikilen bütün güçlüklere ve engellemelere rağmen, bir sanat yapıtına dönüştürebilen tek insandı.

Kuşkusuz ki Ruhi Su gibi güçlü bir sanatçıdan örnek alınacak çok şey var. Bunların en başında da’’ hiçbir zaman yılgınlığa,  bir an bile karamsarlığa düşmemesi’’ gelir.
Ruhi Su, halk türkülerimizin dünyanın dört bir yanında ve her milletten insanlar tarafından zevkle, heyecanla dinlenebilir olduğunu ispat etmiş, türkülerin kültürlü bir kafadan çıktıkları zaman nasıl bayağılaşmadığını göstermiş, türküleriyle sevinci ve mutluluğu paylaşmayı öğretmiştir.

Bu başarısında ‘’Halktan kopuk hiçbir işten hiçbir insandan hayır gelmeyeceğine’’ duyduğu inancında payı büyüktür

Ruhi Su bir yazısında türkülere duyduğu aşkı şöyle anlatıyor:  ‘’Türkü söylemek benim için bir aşk halidir. En güzel aşklarımı türkü söylerken yaşadım. Ne onlar beni aldattı, ne de ben onları. Türkü söyledikçe yeşeriyor, çiçekleniyordum.’’

Ruhi Su gibileri,  kafalarının çağdaşlığıyla, bu yol üzerinde önemli kilometre taşlarıdır. Ruhi Su bugün var olduğu gibi, aydınlık sesiyle yarınlarımıza doğru uzayacaktır, oğullarımıza, kızlarımıza, gelecek kuşaklara…

Ruhi Su, çekip giderken dünyamızdan, ardından yeni bir dünya bırakmıştır bize.

Büyük Üstat Ruhi Su’nun yüce anısına saygılarımı sunuyorum.

İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar

17.01.2015

15 Ocak 2015 Perşembe

Çünkü Zordur Sevgi – Rainner Maria Rilke










‘’Elinden geliyor mu, yeni bir iş gününde yataktan güle oynaya kalk sabahleyin. 
Elinden gelmiyorsa, seni bundan alıkoyan nedir? 
Bir zorluk var da yoluna mı duruyor? 
Zorluklardan ne diye kaçıyorsun?
Seni canından edebileceklerini düşünüyorsun belki de. Yani bunlar çok güçlüdür diyorsun kendi kendine.
Peki, kolay konusunda ne biliyorsun? Hiçbir şey. Kolaya ilişkin anılara belleğimizde yer yoktur asla. Diyeceğim, ikisinden birini seç deseler, aslında zoru seçmen gerekmez mi?
Zor sana ne kadar yakındır, hissetmiyor musun?..
Hem zoru seçtin mi, doğayla uyum içinde olmayacak mısın? Sanıyor musun, toprak altında kalmak tohum için toprağın üstüne çıkmaktan daha kolay değildir.
Kolay ve zor diye bir şey yoktur. Zor olan yaşamın kendisidir.
Sen de yaşamak istiyorsun, öyle değil mi? Dolayısıyla, zor olanı üstlenmeye bir yükümlülük diye bakıyorsan yanılıyorsun. Seni buna yönelten, ayakta kalma içgüdüsüdür.
Peki, yükümlülük nedir o zaman? Yükümlülük zor’u sevmektir…
Baktın ki zor sana gereksinim duyuyor, buradayım diyebilmektir. S.59 ‘’

Ben Rilke’yi okurken, alıştığımdan daha başka bir dünyaya girdiğimi hissediyorum.
Rilke,hayatla, insanlarla, doğa ve eşya ile sanki yeni karşılaşıyormuş gibi. Ön yargılardan uzak, evrene ve insanlara hayret ve hayranlıkla bakıyor.

Rilke’nin zengin iç dünyasını anlamak için bize bıraktığı büyük mirası yani yazdığı tüm kitapları mutlaka okumak gerekir.

İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar

Rainer Maria Rilke: 19 Yüzyıl Avrupa’sında yetişti. Birçok imparatorlukların çöküşüne tanıklık etmiş bir kuşağın temsilcilerinden. Rilke’nin tüm eserleri dilimize çevrilmiştir.

14 Ocak 2015 Çarşamba

Doç. Dr. Şafak Nakajima öneriyor : Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir












Sevgili Dr. Şafak Nakajima Özgür Okuryazar takipçilerinin okumaları için hangi kitabı önerirsiniz?

Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir

Neden bu kitabı okumalıyız?

Bu kitabı öncelikle, yaşamıyla bugün bile hepimize ilham kaynağı olabilecek bir 20. Yüzyıl yazar ve anarşisti olan Emma Goldman’ı tanımanız için okumanızı isterim.
Henüz 15 yaşında evlendirilmeye başkaldıran, işçilerin 8 saatlik çalışma hakkı için verdikleri mücadele sırasında, direnişçilerden dördünün haksız yere asılmasından çok etkilenip adalet sistemini sorgulamaya başlayan, doğum kontrolünü savunan bildiriler dağıtmak ve zorunlu askerliğe karşı halkı örgütlemekten hapis cezasına çarptırılan bir kadın, Emma Goldman.
Daha sonra A.B.D.’den sınır dışı edilip Rusya’ya geldiğinde, Sovyet devrimi sonrası hızla artan bürokrasi ve işçiler üzerindeki baskıyı gördükten sonra, büyük düş kırıklığı yaşayan ve…
Sonrasını siz araştırın; okuduklarınızdan çok şey öğreneceksiniz!
Size önerdiğim bu ince ama dopdolu kitabında Goldman, evliliğin doğasını inceler. Aşksız evliliğin, ahlaki değerini sorgular. Onun eleştirdiği gerçeklik, bu günün gerçekliği olmaya devam etmektedir; türlü biçimlerde…
Her tür yerleşik değerin akıl süzgecinden nasıl geçirilebileceğini öğrenmek istiyorsanız, bu kitabı okumalısınız!

Bize kitapta aklınızda kalan tadımlık bir şeyler yazar mısın?

Aklıma gelen ilk sözcük öbeği: Başkaldırma cesareti!
‘’Ben, doğup büyümedim; 'yoğruldum'. Hayatla birlikte, hayatın her alanında, düşe kalka yoğruldum. Gerçi bu yolun bedeli yüksekti, ama aynı bedeli en baştan yeniden ödemem gerekse, bunu memnuniyetle yapardım; çünkü bedelini ödemeden, dibini görmeden, hayatın doruklarına hiçbir zaman yeniden tırmanamazsınız!’’

Haksız mıyım?

Teşekür Ederiz!
İyi Okumlar
Özgür Okuryazar

Doç.Dr.Şafak Nakajima: İstanbul’da doğdu. Lise eğitimini, A.B.D.’nin Minnesota eyaletinde burslu öğrenci olarak tamamlayıp, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu.
İki yıl süreyle Çocuk Cerrahisi uzmanlık eğitiminden sonra, Akdeniz Üniversitesi’nde Klinik Mikrobiyoloji ihtisası ve Osaka Üniversitesi’nde Viroloji doktorası yaptı.
Kanada’da doğal bütüncül tıp eğitimi veren Institute NHC’den, Naturopati diploması ve Spiritüel Psikoterapi sertifikası ile mezun oldu.

11 Ocak 2015 Pazar

İle – Oruç Aruoba









Oruç Aruoba kitaplarını okuyunca yazarın ne çok ‘’düşünmüş, okumuş, anlamış ve yazmış’’ olduğunu görüyorsunuz. Sevgi, Tutku, dostluk üzerinde düşünmüş, okumuş, anlamış yeni yeni tanımlar bulmuş ve yazmış o yüzden ben Oruç Aruoba için kısacası ‘’Düşündüren Adam’’ diyorum.

‘’Dokunamadığın noktalardan gelir hayatının anlamı’’ diyen Oruç Aruoba  ‘’ile’’  kitabında bir ilişkiyi baştan sona irdelemiş hem de kendi yaşadığı ilişkiden yola çıkarak,  hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan, aşkın, sevginin çok güzel tanımını yapmıştır. 

 ‘’ile’’ kitabını bir dostum 1998 yılında bana hediye etmiş ve  mutlaka okumam gerektiğini söylemişti.Okudum da. Şu yılda, şu yaşımda  kitaba dair hiçbir şey hatırlamıyordum, geçtiğimiz günlerde (kitabın başıma düşmesi sonucu)  tekrar  alıp okuduğum da anladım ki Oruç Aruoba benim beynimde güzel yollar açmış, fark edilmeyeni daha iyi görmemi sağlamış o yıllarda.
Kendisi 'Bilge Karasu'nun öğrencisidir. Wittengstein'ı Türkce'ye çevirmiş tek kişidir.

Her kitabını okumalısınız, ben ara ara diğer kitaplarını da paylaşacağım.
İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar


Oruç Aruoba: Bir felsefe adamı. Çevirmen, Yazar. Hacettepe, Tübingen ve Victoria-Wellington Üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak çalıştı.1983’te Üniversiteyi terk etti.  Nietzsche’den, Rilke’den, Celan’dan, Başo’dan çevirileri vardır. 

9 Ocak 2015 Cuma

Cemal Süreya









Dev Şair Cemal Süreya’nın yüce anısına saygılarımı sunuyorum.
1966 Varto depremi: 19 Ağustos 1966 tarihinde  Muş ilinin Varto kazasında deprem meydana geldi. Büyüklüğü 6,9 olan deprem sonucunda 2.394 kişi öldü.

Cemal Süreya'nın üzerine şu şiiri yazdığı depremdir.


Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani, 
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;  Varto depremini düşün, yardım olarak Batı´dan  Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni. 
Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti, 

Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,  Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;  Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi? .. 
Eşiklere oturmuş bir dolu insan  Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. 


Cemal Süreya 

8 Ocak 2015 Perşembe

Herakleitos










Çok hızlı gelişir bende yaşam yönelmeleri, bir gece uyuyup sabah uyandığımda başka bir şehre taşınmış, olmadık bir zamanda işten ayrılmış, hiç bilmediği bir işe gitmiş, kimsenin gitmeyeceği bir coğrafyaya gitmiş, çok gezmiş, çok parasız kalmış, çok gülmüş, hiç düşünmemiş olabiliyorum.
Sürekli değişen bir yaşam hazırlığı beni hep mutlu etmiştir.

Herakleitos’un bununla ilgili derin bir mesajı vardır. ‘’Her şey akar ve değişir.’’
Her şey hareket halindedir ve hiçbir şey durağan değildir. Bir şeye takılı kaldığın zaman gerçekliği kaçırırsın. Takılı kalman bir sorun haline gelir, çünkü gerçeklik değişmiştir ve sen sabit kalmışsındır. Yaşam karşıtlıklar arasında hareket eder. Herakleitos bize sırrın ve göze görünmeyen uyumun bu olduğunu söylüyor.

Herakleitos:
İonia filozoflarından dördüncüsü olan Herakleitos, felsefe tarihinde adından en çok söz edilen ve en çok sevilen filozofdur. Milet’e uzak olmayan bir kentte Ephosos’ta doğup büyümüştür. Aşağı yukarı 540-480 yılları arasında yaşamıştır.

İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar



7 Ocak 2015 Çarşamba

Sokrates Ölürken...











Sokrates ölürken öğrencileri ağlayıp sızlanmaya başlar - ve bu doğaldı elbet.
Sokrates gözlerini açtı ve şöyle dedi, ''Susun! Ne yapıyorsunuz? Neden ağlayıp sızlanıyorsunuz? Ben hayatımı yaşadım, hem de doyasıya yaşadım.Şimdi ölüm geliyor ve ben heyecan duyuyorum! Büyük bir sevgi ve özlemle, umutla bekliyorum. Yeni bir kapı açılıyor, yaşam bana yeni bir sırrını açıklıyor''

Biri sordu, ''korkmuyor musun?''

Sokrates yanıtladı, ''Ölümden korkmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum, çünkü her şey bir yana, nasıl bir şey olacağını bilmiyorum.Ve ikincisi, sadece iki olasılık var: ya hayatta kalırım ki o zaman korkmaya gerek yok. Ya da hayatta kalamam ki o zaman yine korkmaya gerek yok.
Hayatta kalamazsam, sorun değil; ben yoksam, sorun da olamaz.Ve hayatta kalırsam orada olduğum için, eğer bilincim de hayatta kalırsa, yine orada olduğum için sorun olmaz.''

''Yaşamda da sorunlar vardı -onları çözdüm, o yüzden şimdi orada olursam ve orada da sorunlar olursa, onları da çözerim.Ve bir sorunu çözmek her zaman keyiflidir, mücadelere gerektirir.Mücadeleye girersin ve ilerlersin ve onu çözdüğünde , inanılmaz bir mutluluk yaşarsın.''

Ölüm korkusu, zaman korkusudur ve zaman korkusu kesinlikle, yaşanmamış anlar, yaşanmamış bir yaşam korkusudur.

Öyleyse ne yapmalı ? Daha çok yaşa, daha yoğun yaşa! Tehlikeli yaşa! bu senin hayatın. Onu sana öğretilen herhangi bir aptallık için feda etme.Bu senin hayatın, yaşa .
Hayatını, sözlere, teorilere, ülkelere, politikalara feda etme. Onu hiçbir şey için feda etme.

İyi Okumalar

Özgür okuryazar

https://www.facebook.com/ozgurokuryazar

5 Ocak 2015 Pazartesi

Keşfet : Ali Lidar Öneriyor




Sevgili  Ali  Lİdar,
Özgür Okuryazar takipçileri için hangi kitabı önerirsiniz?

Küçük Prens. Bu kitabı görenler şimdi burun kıvırıp ya ‘’biz bu kitabı zaten okuduk’’ diyecekler ya da ‘’ya bu çocuk kitabı’’ diye düşünecekler. Okuyanlar bir kez daha okusunlar. Çünkü bazı kitapları defalarca okumak gerekir. Çocuk kitabı diyenler de kusura bakmasınlar ama halt etmişler hiç de öyle değil. Yeter ki sadece gözleriyle değil yürekleriyle de okuyabilsinler.

Neden bu kitabı oku malıyız?
Gerekçesini yukarıda yazdım aslında. En çok da yüreğimizle görebilmeyi öğrenmek için okumalıyız bu kitabı.

Bize kitapta aklınızda kalan tadımlık bir şeyler yazar mısın?
‘’Büyükler gerçekten de çok tuhaflar!’’

Teşekkür Ederiz!
Özgür Okuryazar


Ali Lidar: Felsefe hocası, Yazar, Şair, ‘’Ot’’ yazarı

Benim için Ali Lidar, Eskişehir Anadolu Lisesi’nin Beşiktaşlı felsefe hocasıdır. Ruh halimizi kelimelere döken tercümandır.


Sevginin ve Şiddetin Kaynağı – Erich Fromm







Büyümez ölü çocuklar. Berkin artık büyümüyor ve geçen zaman öldürülmüş bir çocuğun yaralarını iyileştirmiyor.

Ben yazdım.

Kıssadan Hisse çıkarmaksa, size düşüyor!

Sevginin ve Şiddetin Kaynağı – Erich Fromm 

Ölümseverlerin belirgin özelliği şiddete karşı olan tutumlarıdır. Simone Weil’in tanımıyla söylersek şiddet, insanı cesede dönüştürme yetisidir. Nasıl cinsellik yaşam yaratıyorsa, şiddet de yaşamı yok edebilir.
Ölümsever kişi ister istemez şiddeti de sever. Ona göre insanın en büyük başarısı yaşam vermek değil, yaşamı yok etmektir; şiddete başvurmak koşulların ona zorla kabul ettirdiği geçici bir eylem değildir – bir yaşama biçimidir.

Ölümsever insanın içinde bambaşka kutuplaşma sözkonudur: Öldürme gücüne sahip olanlarla bu güçten yoksun olanların yarattığı kutuplaşma. Ona göre yalnızca iki cins vardır: Güçlülerle güçsüzler, öldürenlerle, öldürülenler. Ölümsever kişi öldürene tutkundur; öldürülenlerden nefret eder.

Ölümsever önderlerin etkili olmaları, sınırsız öldürme yetilerinden ve isteklerinden gelir. Onların ölümsever kişiler tarafından tutulmaları bundandır. Ölümseverlerin dışında kalanlara gelince onlar, bu kişilerden korkar, korkularının bilincine varmaktansan onlara hayranlık duymayı yeğlerler.

Bu ölümsever önderler yapıcı ve koruyucu kişiler olarak görülmeselerdi hayranları hiçbir zaman onların yönetimi ele geçirmelerini sağlayacak sayılara varmazdıYaşamın belirgin özelliği, düzenli ve işlevsel bir gelişmedir; oysa ölümsever kişi gelişmeyen, mekanik olan şeyleri sever.

Ölümsever kişilere göre ADALET yanlışsız bir bölme işlemi demektir.Kendilerince adalet saydıkları şeye taparlar.

Ölümsever kişileri görünüşlerinden hareketlerinden anlaşılabilir. Böyle kişiler soğuktur, benizleri ölü gibidir, yüzlerinde pis bir koku duyuyormuş gibi bir ifade vardır. (Bu ifade Hitler’in yüzünde açıkça görülür). Saplantılı bir bilgiçtirler.

Temel eğilimlerini özetlersek; Öldürme isteği, şiddete tapma, ölümü ve pisliği çekici bulma, sadizm, düzen uğruna canlı nesneleri cansız nesnelere dönüştürme…

İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar

Erich Fromm : Toplumbilimci, Ruhbilimci, Düşünür, yazar. Toplumbilim okudu.Ruhhekimliği yaptı. Ruhbilim konularında çalışmaları mevcut. Dr. Fromm 1980 yılında uzun süredir yaşamakta olduğu İsviçre’de öldü.