25 Kasım 2014 Salı
Tezer Özlü
"ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu, verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki... Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yanım yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum iyi giyinene iyi yer verdiğiniz için aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. İçgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, birşey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle, okullarınızla, işyerlerinizle, özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz ölmek istedim, dirilttiniz, yazı yazmak istedim aç kalırsın dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım..."
Tezer Özlü
Ölüme Erken Koşmuş Yazar
Her okuyan özler onu...
24 Kasım 2014 Pazartesi
Çocukluğun Soğuk Geceleri – Tezer Özlü
Çocukluğun
Soğuk Geceleri – Tezer Özlü
Geç gelen bir
kış akşamının en kıyısındayım bu kitabı okurken, yağmur yağıyor. Ortalık
sessiz. Gece yağmur yağdığında içime çöreklenen acılar dışarı fırlar hep
rahatlarım fakat okuduğum bu kitapla birlikte içimi derin ve büyük biz özlem
kaplıyor. Tezer Özlü’yü özlüyorum. Erken ölümü karşısında duyduğum sadece
üzüntü olmuyor, öfke duyuyorum. Her zaman gençtir bir sanatçının ölümü ama bu?
Henüz 42 yaşındaydı.
Yazar bu
kitabında salt yaşadıklarını, oradan süzülenleri tüm içtenliği ile dile
getirmektedir. Sanırım çok az yazarda tadarız bunu. Hep gerçekçi oluşu bu
içtenliğinden geliyor. Kitabında cinsellik üzerinde epey duruyor. Sevişmenin
doğallığından, büyütülecek bir yanının olmadığını, toplumun öldürdüğü güdülerin
bir anlamda kurtarılmasını vurguluyor.
Tezer Özlü’
nün daha ilk satırlarda ne kadar hassas ve çok duyarlı bir ruh yapısına sahip
olduğunu anlıyorsunuz. Kurulu düzenin öngördüğü koşulların hiçbirine uymaması
onun hep klinikte gözünü açmasına neden oluyor. Manik-depresif tanısı konmuş ve
bir süre klinikte kalmıştır. Bu hastalığı her zaman çevresindeki insanlarda
darbe yediğinde, ona yapılan haksızlıklara dayanabilecek gücü kalmadığında,
toplumun büyük olaylara gebe olduğu, insanların öldürüldüğü, işkence gördüğü
günlerde depreşiyordu.
Hastanede
gördüğü ve yaşadığı olaylar ise şöyle, ‘’Benimki herkese kalkmaz, sana
kalktı,’’ diye iyileştireceği hastanı kovalayan ruh doktorları, hastaya, altın
dişli kabzımal görüntülü adamının önünde striptiz yaptıran hemşireler,
hastaların özel olarak intihar etmelerini sağlayan gece hademeleri resmen
Freud’a muhalefetten içeriye tıkılacak tipler (!) Birde sigarasını neden yerde
söndürdü diye hastayı eşek sudan gelene dövdükten sonra ona deli gömleği
giydirip, karyolanın demirlerine de gerip ıslak bezle vura vura benzeten gece
bekçisi’’
Şöyle diyor
yazar: ‘’ Beni iyileştiren ne şok, ne ilaçlar.
Beni iyileştiren, bu kliniklere bir kez daha kilitlenme olasılığının verdiği
büyük ve derin korku…’’
Yıllar sonra
göğsünde bir kitle görülmesine rağmen hastanelerden, tedavilerden nefret ettiği
için tedavi görmeyi reddetmiştir. Geç kalınmıştır.
Paris’teki
doktoruna şöyle söyler: ’’Dünyanın en
büyük acıları beni buldu, ölmeme izin verin’’
Daha sonra
bir dostuna yazdığı mektupta ise ‘’aslında
ben geçen yıl öldüm, ama arkadaşlar beni tuttular’’ diye yazmıştır. 1986
yılında Tezer Özlü yaşama veda etmiştir
Çocukluğun Soğuk Geceleri bence üzerinde durup düşünmemiz
gereken bir kitap. Yazar kendisini anlatmış gibi görünse de, var olduğu
koşulları, birlikte yaşamak zorunda olduğu insanları anlatarak dünyayı
yargılar.
İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar
21 Kasım 2014 Cuma
Veba - Albert Camus
Veba - Albert
Camus
1913 Cezayir
doğumlu Fransız asıllı yazar 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kazanmıştır, Rudyard Kipling 'den sonra
bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur. Albert Camus'nun
1947'de yazdığı Veba romanı, Cezayir’in Oran şehrinde baş gösteren bir salgının
hikayesidir.
Veba
karşısında insanların çaresizliğini gözler önüne serdiği muhteşem bir kitaptır.
Daha ilk sayfalarda çirkin bir şehir olarak betimlenen ‘’Oran’’ ile başlar
hikaye ve betimlenen gri şehir siyaha döner sayfalar çevrildikçe. Fareler yavaş
yavaş lağımlardan sokaklara taşınıp ölmeye başladıktan sonra, bölgedeki
insanlar da büyük acılar içinde ölmeye başlar. 'hayat bir şey değildir itinayla
yaşayınız.' diyen varoluşçu filozof Camus kitapta veba sonrası karantinaya
alınmış bir adada kalmış insanların hikayesini bir doktorun ağzından anlatmaktadır.
Camus’nun kullandığı akıcı üslup ve tasvirler inanılmaz.
Veba için belli
bir alana sıkışmış insanların ruh hallerinin analiz edildiği, insan
psikolojisine odaklı bir kitap diyebiliriz.
İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar
Albert Camus: 20.
yüzyılın en güçlü yazarlarından biri olan Albert Camus. Yoksul bir aileden
gelen Camus'nun babası bir Alsaslı, annesi ise İspanyol'du I. Dünya savaşı sırasında, 1914'te babasını kaybetti.
Annesi evlerde hizmetçilik yaparak oğlunu okutmaya çalıştı. Ancak Camus, daha
bağımsız bir hayat sürebilmek için evinden ayrıldı. 1923'te liseye, ardından da Cezayir Üniversitesi 'ne kabul
edildi. Üniversite eğitimi sırasında sağlığı bozuldu ve 1930'da vereme yakalandı. Hastalığı
yüzünden üniversite takımının kaleciliğini bırakmak zorunda kaldı. Bundan sonra
çeşitli işlerde çalışmaya başlayan Camus, felsefe eğitimini ancak 1936'da
tamamlayabildi.
Facebook: https://www.facebook.com/ozgurokuryazar
Twitter: https://twitter.com/ozgurokuryazar
İnstagram: özgürokuryazar
17 Kasım 2014 Pazartesi
Moskova'da Yanlış Anlama -Simone de Beauvoir
Moskova'da
Yanlış Anlama -Simone de
Beauvoir
Moskova'da Yanlış Anlama, yaşlı bir çift olan André ve
Nicole'ün, André'nin ilk evliliğinden olan kızı Macha'nın yanına, Sovyetler
Birliği'ne yaptıkları seyahat esnasında yaşadıkları bir yanlış anlamayla içine
girdikleri kriz etrafında gelişiyor. Yaşlılık, geçip giden zaman, hayal kırıklıkları
üstüne kaleme alınmış kısa ama etkili bir kitap. 1965 yılında kaleme alınmış ve
eser ilk kez 1992 yılında Roman 20-50 dergisinde yayımlanmıştı. Şimdiyse
Türkçe’de…
Konuk Kız, İkinci Cins ve İkinci Seks adlı önemli
kitapları ile ufkumuzu zenginleştirecek tartışmalar yaratan Simone de
Beauvoir'ın kısa öyküsü Moskova'da
Yanlış Anlama, kadınların ve erkeklerin yakından tanıdığı duyguların
üstünden yine bu duygu durumlarının yarattığı karmaşanın, zamanın ve kentlerin
tanıklığı ile geçmemize olanak veriyor.
Simone de
Beauvoir : .9 Haziran 1908 – 14 Nisan 1986. Fransız yazar ve filozof. Roman, felsefe
politik ve sosyal deneme, biyografi ve otobiyografi yazarı, gazeteci. ilk kez
1970 yılında bir ‘feminist’’ olduğunu açıklar. Uzun bir süre, özerk bir kadın
hareketine karşı çıkmıştır. Sosyalist bir devrime ve bunun sonucunda da kadın
sorunlarının kendiliğinden çözüleceğine inanmaktaydı. Anılarının son cildinde
belirttiğine göre, bunun için feminizme sığınmaktan kaçınmıştır
|
İyi Okumalar
Özgür Okuryazar
Twitter:ozgurokuryazar
İnstagram:ozgurokuryazar
11 Kasım 2014 Salı
Aylak Adam - Yusuf Atılgan
Aylak Adam –
Yusuf Atılgan
Kitabı
okurken benimde üzerinde durup düşündüğüm bir konu vardı ‘’Bir şey’’ olmak. Toplum içinde yaşamanın bir
gerekliliği gibi dayatılan bu şeyin yani bir şey olmaya çalışmanın ruhun bir
hastalığı olduğunu düşünüyorum. İnsanlar daha kendi varlıklarını tanımamışken
bir başkası, bir şey olma gibi hedefleri var. Bu insanlar, ödünç aldıkları
hayaller gölgesinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Oysa hayat
bir şey olmak için değildir, bence hayat bir arayış olmalıdır. Kastettiğim, şu
olmak, bu olmak arayışı değil bu arayış bize toplum tarafından dayatılmış saçma
sapan bir şeydir, toplum senin birey olmandan her zaman korkar, bizi içine
aldığı çemberin dışına çıktığımızda, başkaları tarafından bize verilmiş her şeyden
kurtulduğumuzda varlığımızı keşfetmeye birey olmaya başlarız. İşte bu nokta
hayatın başlangıcıdır. O zaman gerçek sevgi, gerçek arkadaşlıklar, kendi
hayalin, kendi yanlışların, kendine özgü bireyselliğin olacak. Sevgi
geliştikçe, dostluk geliştikçe hayat zenginleşecek.
Size ‘’Aylak Adam’ı’’
anlatmak isterken ne yazarsam yazayım eksik kalacak hissini üzerimden atamadım.
148. sayfada meyhanede geçen bir diyalog tüm söyleyeceklerimi özetler
nitelikte. Sizin için 148.sayfayı yazdım.
- - Ya sen? Diye sordu. Görmeyeli neler yapıyorsun?
Artık utanmıyordu. Söyleyebilirdi.
- - Ben çoğu geceler içiyorum, dedi. Şakağımdaki ağrıyı duymamak için, iştah açmak için falan diyorum ama değil, biliyorum. Bir çeşit umutsuzluktan kurtulmak için içiyorum. belki kendi kendimden. İki çeşit içen vardır. Biri, benim gibi, kurtuluşu içkiden beklemenin utancıyla içer. Bir de şu çevrendekilere bak. Bunlar neden içiyorlar? Toplum içinde yaşamanın baskısını, yükünü hafifletmek için. Çekinmeden bağırmak, yüksek sesle gülmek için. Dışarda bağırmak, kahkaha atmak yasaktır. Sokakta hiç gülmemek için burda gülerler. Böylesi daha az içer. Ya ben? İçiyorum da kurtulabiliyor muyum? Belki yalnız baş ağrısından...
- - Ya içmediğin zamanlar?
- - O zaman ararım.
- - Hep arayacaksın sen. Ya resim, ya kitap...
- - Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
- - Anlamadım.
- - Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, ‘’ Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur’’ demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlikte düşünen, seven, duyan bir kadın!
İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar
Yusuf
Atılgan- 1921'de Manisa'da doğdu.
Manisa Ortaokulu'nu (1936), Balıkesir Lisesi'ni (1939) ve ikinci sınıftan sonra
askeri öğrenci olarak devam ettiği İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü'nü bitirdi
Twitter: https://twitter.com/ozgurokuryazar
İnstagram: ozgurokuryazar
Mail:ozgurokuryazar@gmail.com
7 Kasım 2014 Cuma
Açlık – Knut Hamsun
Açlık
kitabını okurken mide kazıntılarıyla defalarca mutfağa koşup, sonrasında ise yediklerimden,
içtiklerimden utandığım bir süreç yaşadım. Ünlü bir yazar olmaya çalışırken bir
yandan açlıkla pençeleşen bir gencin oldukça hüzünlü öyküsü var bu kitapta.
Yazarın muhteşem
açlık betimlemeleri ile açlığı bütün bünyenizde hisseder midenize bir bıçak
saplanır gibi olur ve ağlamak istersiniz. Bir insanın açlığı bu kadar iyi
betimleyebilmesi için bunu yaşamış olması gerektiği kanısındayım ve kitabı bitirdikten
sonra öğreniyorum ki Knut Hamsun açlık romanını aç kalarak, açlık sayıklamaları
içinde yazmaya başlamış, gençlik yıllarında çok ciddi anlamda parasız kalmış.
Senelerce deneyimlemiş olduğu bu açlık duygusunu ‘’Açlık’’ adlı romanında
betimlemiştir.
Karakter öyle
naif, öyle kırılgan, öyle şiirsel ki çok seveceksiniz. Yaşadığı hayal
kırıklıkları ve açlığından ileri gelen fiziksel tepkimelerine rağmen gururunu
ve onurunu kıracak her türlü çalma, dilenme gibi olaylardan uzak kalmıştır.
Dibe
vurmuş bir insanın ruh halini, son derece sıkıntı veren bir konuyu delilik
noktasından yakalayıp okunur bir hale getirmek
Nobel Edebiyat Ödülü almış
yetenekli yazar Knut Hamsun ait,
muhteşem çevirisi ise Behçet Nacatigil’e
ait.
İyi okumalar,
Makbule
Knut Hamsun
Behçet
Necatigil tarafından
dilimize çevrilen "Göçebe" adlı kitabını elli yaşlarında
tamamlamıştır.1920 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır. 1952 yılında
doksan iki yaşında banyosunda ölü bulundu.
İnstagram : ozgurokuryazar
facebook:https:https://www.facebook.com/ozgurokuryazar
5 Kasım 2014 Çarşamba
Bertrand Russell
Bertrand Russell tüm dünya hükümetlerine "aykırı" gelebilecek şu öneriyi yapmıştır.
Tarih kitaplarının o ülkenin tarihçileri tarafından değil, başka bir ülkenin (hatta düşman ülkenin) tarihçileri tarafından yazılmışlardan okutulması" önerisi dinleyen kulakta ağrı yapabilir, ama "tarih" işte o zaman yıllar süren ve hep "bizim" kazandığımız kanlı bir savaş(masal) olmaktan çıkar. İşte o zaman bize karşı pencereden bakan komşunun "öcü" olmadığını onun da bizim gibi aşamalardan(okullardan) geçip tam da devletinin istediği gibi bir koyun (pardon özür diliyorum tamamen "vatandaş" demek istemiştim oysa) olduğunu, ve tarihte kazanan büyük hükümdarın "savaşlarda galip gelen değil" aksine halkına "en uzun barışı" yaşatan küçük insanlardan olduğunu öğrenirdik ve lakin mürekkeple değil kanla yazılıyor tarih dünyanın bütün devletlerinde.
Dünya savaşına fena halde karşı çıktığı için Cambridge’deki hocalık görevine son verilmiş ve 6 ay hapis yatmıştır.
İyi okumalar,
Özgür Okuryazar
Bertrand Russell
İngiliz mantıkçı ve düşünür. Filozof. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi. ABD’nin hidrojen bombası denemelerini lanetledi, 1950 de Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nı organize etti. Stockholm’de Satre’ın başkanlığında bir Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nin kurulmasına ve ABD’nin Vietnam’da uyguladığı vahşetin araştırılmasına öncülük etti.
Twitter:https://twitter.com/ozgurokuryazar
İnstagram : ozgurokuryazar
Blog: http://ozgurokuryazar.blogspot.com.tr/
Tarih kitaplarının o ülkenin tarihçileri tarafından değil, başka bir ülkenin (hatta düşman ülkenin) tarihçileri tarafından yazılmışlardan okutulması" önerisi dinleyen kulakta ağrı yapabilir, ama "tarih" işte o zaman yıllar süren ve hep "bizim" kazandığımız kanlı bir savaş(masal) olmaktan çıkar. İşte o zaman bize karşı pencereden bakan komşunun "öcü" olmadığını onun da bizim gibi aşamalardan(okullardan) geçip tam da devletinin istediği gibi bir koyun (pardon özür diliyorum tamamen "vatandaş" demek istemiştim oysa) olduğunu, ve tarihte kazanan büyük hükümdarın "savaşlarda galip gelen değil" aksine halkına "en uzun barışı" yaşatan küçük insanlardan olduğunu öğrenirdik ve lakin mürekkeple değil kanla yazılıyor tarih dünyanın bütün devletlerinde.
Dünya savaşına fena halde karşı çıktığı için Cambridge’deki hocalık görevine son verilmiş ve 6 ay hapis yatmıştır.
İyi okumalar,
Özgür Okuryazar
Bertrand Russell
İngiliz mantıkçı ve düşünür. Filozof. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi. ABD’nin hidrojen bombası denemelerini lanetledi, 1950 de Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nı organize etti. Stockholm’de Satre’ın başkanlığında bir Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nin kurulmasına ve ABD’nin Vietnam’da uyguladığı vahşetin araştırılmasına öncülük etti.
Twitter:https://twitter.com/ozgurokuryazar
İnstagram : ozgurokuryazar
Blog: http://ozgurokuryazar.blogspot.com.tr/
3 Kasım 2014 Pazartesi
Mutlu Olma Sanatı – Bertrand Russell
Mutlu Olma
Sanatı – Bertrand Russell
Bertrand
Russell, Albert Einstein, Ernesto Che Guevara,
Sokrates, Leonardo da Vinci
gibi özel ve yüksek nitelikli beyinlerin ölmeleri dünya için büyük bir kayıp. İnsanlar
gözlerini, ciğerlerini bağışlayabildikleri gibi beyninide bağışlayabilselerdi
keşke. Şu günlerde bu kadar derin zekaya sahip insanlara çok ihtiyacımız
olduğunu düşünüyorum.
Bertrand
Russell, 1930 yılında yazdığı kitabını iki bölüme ayırmış önce toplumun
çözümlenememiş kronik problemlerinin, sıradan insanın mutsuzluğunun sebeplerinden
başlayıp, sonra mutluluğun kaynakları ile devam eden kitabında rekabet, heyecan
arayışı, can sıkıntısı, çekememezlik, kamuoyu korkusu gibi insanı aşağıya çeken,
erdemsizleştiren öğelere değinmiştir.
Hayata ve
insana dair güzel tespitlerin olduğu bu kitap mutlaka okunmalı.
İyi okumalar,
Özgür Okuryazar
Facebook Sayfamız: https://www.facebook.com/ozgurokuryazar
Twitter Sayfamız: https://twitter.com/ozgurokuryazar
İnstagram: özgurokuryazar
Bertrand Russell
İngiliz mantıkçı ve düşünür. Filozof. Nobel Edebiyat ödülü sahibi. ABD’nin hidrojen bombası denemelerini lanetledi, 1950 de Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nı organize etti. Stockholm’de Satre’ın başkanlığında bir Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nin kurulmasına ve ABD’nin Vietnam’da uyguladığı vahşetin araştırılmasına öncülük etti.
İngiliz mantıkçı ve düşünür. Filozof. Nobel Edebiyat ödülü sahibi. ABD’nin hidrojen bombası denemelerini lanetledi, 1950 de Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nı organize etti. Stockholm’de Satre’ın başkanlığında bir Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nin kurulmasına ve ABD’nin Vietnam’da uyguladığı vahşetin araştırılmasına öncülük etti.
1 Kasım 2014 Cumartesi
Bu Ülkede İşçiydim - Bülent Aydınel
Bu Ülkede
İşçiydim
Ben bu ülkenin belleğinde
Bir anı olarak kalacağım
Varoşların tahammülsüzlüğünü satarak yaşadım
Bana ait gerçekler
Kurşuna dizildiler
Birileri daha çok şarap içsin
Ve erisin satılık kadınların gözlerinde diye
Ya otuz metre yüksekte ya da yerin dibinde
İnşaatta tersanede madende
Her gün ölen biriyim
Mülkün Allah'a aittir ömrünse devlete
Sen ahrette yaşarsın dediler
/Utanmaya kurşun sıksan kan akmaz/
Bize böyle bellettiler
Artık yetimliğe alışkındır çocuklarımız
Yoksul bir kader
Ve üstüne en değerlimizin göz yaşı döktüğü resimler kadarım
Bir duaya gömmeyin beni
Artık ayağa kalkın
Bülent AYDINEL
Twitter: https://twitter.com/ozgurokuryazar
Facebook: https://www.facebook.com/ozgurokuryazar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)