27 Şubat 2015 Cuma

Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı – John Berger





















Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı – John Berger
1937’de Nazi Almanya’sının İspanya’ya olan silahlı saldırıları ve İspanya’nın faşist rejime karşı verdiği mücadeleyi basından izleyen Picasso, ülkesinin yaşadıkları adına derinden sarsılır.
İspanya’nın ‘’Guernica’’ adlı şehrini bombalanması üzerine Guernica adlı çalışması için sayısız eskiz yapar.
3,5 m eninde ve 7,5 m yüksekliğindeki savaşın tüm yıkımını anlatan bu çalışmasını yaptığı sırada, atölyesine gelen bir Alman Generalinin kendisine:‘’Bu resmi siz mi yaptınız?’’ sorusu üzerine Picasso hiç düşünmeden: ‘’Hayır, siz yaptınız!’’ cevabını verir.
Daha önce kimse boyayla küfretmemişti!
John Berger bu kitabı otuz yıl önce yazmış ve ilk yayınlandığında, pek çok yerde kitaba saygısız, duyarsız, doktriner ve sapkın gibi suçlamalar yöneltilmiş. O zamanlar Picasso hayattaydı ve hakkında övgü dolu kitaplar ve yazılar yayınlanmaya devam ediliyordu.
Oysa resim sanatının, ressamın, daha doğrusu ancak yaratarak var kalabilen kişinin içinde bulunduğu çıkmazdır John Berger'ın ilgisini çeken.
Jonh Berger yapılan tüm bu eleştiriler karşısında şaşkınlığını şöyle dile getirmiş: ’’Ben, sanatçıya ve konu edindiğim kişiye duyduğum sevgiden kaynaklanan bir inceleme yazdığımı sanıyordum. Belki, aradan geçen yıllardan sonra, anlattığım öykünün kahramanına duyduğum sevgi daha açık bir biçimde görülür’’
Bu değerli kitapta John Berger, yirminci yüzyılın dâhisi Picasso’yu, resimleri üzerinden farklı bir bakış açısıyla okuyor.
Değerli bir İnceleme kitabıdır.
İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar

John Berger: Ressam, Yazar, Sanat Eleştirmeni, Marksist.
*John Berger, 1978’de Ruhi Su’yu dinledikten sonra ‘’zamanın derisini geren bir ses dolduruyor yerle göğü’’ sözleriyle beğenisini dile getiriyor.

24 Şubat 2015 Salı

Altı Ay Bir Güz - Bilge Karasu







Kerim, bilgi dediğin, edinilir. 
Yaşamadan bilgi edinildiğini işitmedim ben. 
Kitaplar, olsa olsa, edindiğimiz bilgiyi denetlemeye yarar... 
Yazıyı, resmi, musikiyi, yaşamımın amacı yapmadım hiç.
Çalgı çalıp söyledimse, bu işi yapmayı yaşadım.
Yazmayı da, resim yapmayı da. Oynadım.
Para kazandığım zaman bunlardan, hoşuma gitti, bir eğlence daha bulmuş oldum.
Benim sanatım, yaşamak. Sanırım, yaratıcı olabildim o işte; elbette, kendi çapımda...

Altı Ay Bir Güz / Bilge Karasu

✔1974'te Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.

✔1963 yılında D. H. Lawrence'ın The Man Who Died (Ölen Adam) kitabının çevirisiyle Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü'nü

✔1971'de Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanı'nı,

✔1991'de Gece kitabı ile Pegasus Ödülü'nü

✔1994'te Ne Kitapsız Ne Kedisiz'le Sedat
Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü'nü aldı.

✔Oruç Aruoba'nın hocasıdır.

✔1075 adet kitabıni Anadolu üniversitesine bağışlamış.

✔Kendisine ait tüm notaları da Anadolu üniversitesi özel koleksiyonunda.

13 temmuz 1995'te pankreas kanseri'nden vefat etmiştir. Öldüğünde cenaze namazının kılınmasını istemediğinden dini tören yapılmadan defnedilmiştir.

Türk Edebiyatının gurur kaynağıdır.

İyi haftasonları
Özgür Okuryazar

18 Şubat 2015 Çarşamba

İnci Aral Öneriyor








Sevgili İNCİ ARAL Özgür Okuryazar takipçileri için hangi kitabı önerirsiniz?

Julio Cortazar'ın AYAK İZLERİNDE ADIMLAR adlı öykü kitabını öneriyorum. 

Neden bu kitabı okumalıyız?

Cortazar, dünyanın en önemli, en büyük yazarlarından ve benim bütün yapıtlarına hayranlık duyduğum bir edebiyat adamı. Hem roman hem öykülerini defalarca okumuşumdur. Onun bu kitaptaki "Işık Değişikliği" adlı öyküsünü ise çok severim. Öykü, romantizm ve ironinin kusursuz bir birleşimi. Hayalle gerçek arasındaki ikilem, şakacı bir dil ve tatlı bir hüznün birlikteliğiyle öyle bir doku örüyor ki hayal edilen sahne gerçeküstüne dönüşürken öykünün tözüyle parıldayıp yoğunlaşıyor. Özgür Okuryazar izleyicilerinin Cortazar'ı iyi okuyup tanımalarını dilerim.

Bize kitapta bir alıntı yazar mısınız?

“Bir akşam uzun zaman yanında kaldım. Doya doya öptüm onu, kendisini çok sevdiğimi söyledim. Onu en çok bu haliyle seviyor ve hep böyle görmek istiyordum. Luciana bir şey demedi, elleri başımda dolaşıyor saçlarımı karıştırıyordu. Alacakaranlıkta Luciana’dan ne beklenirdi ki? O leylak renkli zarflarına, mektuplarının yalın neredeyse utangaç tümcelerine benziyordu. Bu saatten sonra onunla bir pastanede tanıştığımızı, salık siyah saçlarının bana selam verirken ve karşılaşmanın ilk karışıklığının üstesinden gelirken bir kamçı gibi savrulduğunu düşlemem çok zor olacaktı. Aşkımın belleğinde camlı bir hol ve bambu koltuğun çizgileri vardı yalnızca; sabahları evde dolaşan ya da kediyle oynayan uzun boylu, enerjik gölge, gece olurken benim sevdiğim ve aradığım o eşsiz biçimde geri gelecekti.
Bunu ona anlatmalıydım belki. Zamanım olmadı; sanırım tereddüt ettim çünkü durumun böyle sürmesini istiyordum, öylesine bir mükemmelliğe ulaşmıştım ki onun belli belirsiz sessizliklerini, şimdiye dek görmediğim dalgınlıklarını düşünmek istemiyordum; ara sıra bir şey arıyormuş gibi bakıyordu bana, bir an gözleri dalıyor sonra hemen başka bir şeye, kediye, ya da bir kitaba kaçıyordu bakışları. Bense onun bu yüzünü yeğliyordum. Bu hali camlı holün hüzünlü havasının ve leylak renkli zarfların bir parçasıydı. "

Teşekkür Ederiz!
Özgür Okuryazar

15 Şubat 2015 Pazar

Mutluluğun En Güzel Tarihi - Andre Comte Sponville







Mutluluğun En Güzel Tarihi - Andre Comte Sponville

Mutluluk Nedir?

Filozoflarının hemen hepsi, felsefenin daha mutlu olmaya yardımcı olduğunu daha iyi düşünmenin, daha iyi yaşamayı kolaylaştırdığı öğrettiler. 

Ve bu filozoflar mutluluk için güzel şeyler söylediler:

Aristoteles "Her varlık kendi iyiligine yönelir ve mutluluk insan iyiliğidir" dedi

Kant'a göre mutluluk "Bütün eğilimlerimizin, bütün arzularımızın tatminidir"

Epikuros' a göre ise "İnsan kesinlikle azami zevk almalı, asgari acı çekmelidir, ama bunun için arzularını sınırlandırmayı ögrenmelidir" Yani aslolan mümkün olduğu kadar çok zevk almaktır.

Gerekli olan diye yazar Spinoza "Gerçegi bilen ve seven bilge, tutkularına teslim olan cahilden daha mutludur"

Alain "Hayat başlı başına nefis bir şeydir ve sıkıntıların üzerindedir"

Benim tecrübelerim şöyle söylüyor:

Hepsi ve hepimiz haklıyız!

Mesele hayatı olduğu gibi sevmektir yani geçici olduğunu bilerek.

Ölüm var!

Herkes mezarlığa doğru ilerliyor.

Mezarın nerede olduğunun bir önemi de yok. Sonunda oraya ulaşacağız.

Özgür Okuryazar

8 Şubat 2015 Pazar

Yaşadığımı İtiraf Ediyorum – Pablo Neruda






Yaşadığımı İtiraf Ediyorum – Pablo Neruda

CHE GUEVARA’yla buluşmamız başkaydı.

Havana’daydı. Sabahın birine doğru çağrısını almıştım. Beni Ekonomi ve Maliye Bakanlığı makamında görmek istiyordu.

Çok iyi anımsıyorum. Gece yarısı beklemesine rağmen ben geciktim. Bir sürü resmi toplantıda bulunmam ve başkanlık etmem gerekmişti.

Che, çizme ve savaş urbası giymişti. Kemerinde tabancalar vardı. Giyimi büronun havasına uymuyordu.

Che esmerdi. Ölçülü konuşuyordu.

Pek belli bir Arjantinli şivesiyle açık havada, ovalarda ve iki çoban püskülü çalısı arasında yapılan konuşmaların adamıydı.

Kısa cümleleri bir gülümseyişiyle sona eriyordu. Yorumu havada bırakmak ister gibi.

Canto general şiirim üzerine söylediklerinden hoşlanmıştım.

Geceleri Sierra Maestra dağlarında bunu gerillalara da okuduğu oluyormuş.

Şimdi, o günden dört yıl sonra, şiirlerimin ona ölümde arkadaşlık ettiğini düşününce titriyorum.

Regis Debray’ın kitabından öğrendim: Bolivya dağlarında en son anına kadar sırt çantasında iki şey taşımış hep. Bir aritmetik defteri ile benim Canto general şiir kitabımı.

Ayrıldık birbirimizden ve onu bir daha hiç görmedim.

O tarihten az sonra Bolivya ormanlarında onun savaşı patlak verdi. Ve trajik ölümü bunu izledi.

Fakat benim gözümde Guevara, yürekli savaşlarında silahların yanında şiire de küçük bir yer ayıran bir duygu insanı hala.

Pablo Neruda

…Volkanların altında, karlı dağların önünde, büyük göllerin arasında, güzel kokulu, sessiz ve vahşi Şili ormanı…
‘’Şili ormanını tanımayan, bu dünyayı da tanımıyor demektir’’ diyen Pablo Neruda, işte bu dünyadan, bu sessizlikten çıkmış yola. Dünya için şarkılar söylemeye.

Pablo Neruda sürgün yıllarında birçok ülkeye gitti, sık sık rota değiştirmek zorunda kaldı.

Bu rotalarda Nazım Hikmet, Che Guevara, Fidel Castro, Mayakovski, Paola Ricci, Rafael Alberti, Ehrenburg, Picasso ile tanıştı ve sıkı dost oldular.

Şiirlerinin hikayesini kendi dilinden kendi sözcüleri ile öğrenmek için bu kitabı okumalısınız.

Serüven dolu bir hayatın anlatıldığı otobiyografik bir eserdir.

*Canto general Türkçe'ye Evrensel Türkü olarak çevrildi.

İyi Okumalar,

Özgür Okuryazar

4 Şubat 2015 Çarşamba

Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir – Emma Goldman




















Fotoğraf: Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir – Emma Goldman

Emma Goldman bir konuşmasında şöyle söylemişti: ‘’Ben hayatımı, geriye dönüp bakacak vakit bulamadığım denli yoğun ve şiddetli yaşadım’’ 

Pek çok insan hayata bakar ama onu yaşamaz.

Emma Goldman hayata durup bakanlardan değil, o, hayatı derinlemesine yaşayanlardan. 

20.yüzyıl yazar ve  anarşisti olan Emma Goldman bu yola girerken kuşkusuz risk almış, küçük maddi kazanımlardan ve  ülkesinden vazgeçmiş, kanunlara, kurallara ve kamuoyuna karşı gelmişti.

Pek az insanın yüreği, bütün kalpleriyle benimsediklerinden vazgeçebilecek mertlik ve cesaretle doludur.

Emma okuyamamıştı. Yoksulluk Emma’yı okuldan erken ayrılmaya mecbur etmişti.

Emma, Rusya’da bir Yahudi gettosunda dünyaya geldi, 1881 yılında St.Petersburg’a taşındı, burada çeşitli fabrikalarda çalıştıktan sonra korse mağazasında tezgahtarlık yaptı.

15 yaşında Amerika’ya göç etmek için babasını ikna eden Godman, oraya gittiğinde de 2,5 dolar haftalıkla günde on saat bir dikiş makinası pedalına basarak çalıştı.

Emma emeklerinin ’’zorla’’ almaları için işsizlere çağrıda bulunmak, doğum kontrol kılavuzları dağıtmak,  I. Dünya Savaşı’na ve zorunlu askerliğe karşı çıkmak nedeniyle birçok kez hapse girdi ve 1919 yılında Amerika’dan sınır dışı edildi.

Emma 66 yaşındayken İç Savaş’a katılmak üzere İspanya’ya gitti.

Önemli kitaplar yazdı.
Emma Goldman’ı tanımanızı isterim.

İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar




Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir – Emma Goldman

Emma Goldman bir konuşmasında şöyle söylemişti: ‘’Ben hayatımı, geriye dönüp bakacak vakit bulamadığım denli yoğun ve şiddetli yaşadım’’

Pek çok insan hayata bakar ama onu yaşamaz.

Emma Goldman hayata durup bakanlardan değil, o, hayatı derinlemesine yaşayanlardan.

20.yüzyıl yazar ve  anarşisti olan Emma Goldman bu yola girerken kuşkusuz risk almış, küçük maddi kazanımlardan ve  ülkesinden vazgeçmiş, kanunlara, kurallara ve kamuoyuna karşı gelmişti.

Pek az insanın yüreği, bütün kalpleriyle benimsediklerinden vazgeçebilecek mertlik ve cesaretle doludur.

Emma okuyamamıştı. Yoksulluk Emma’yı okuldan erken ayrılmaya mecbur etmişti.

Emma, Rusya’da bir Yahudi gettosunda dünyaya geldi, 1881 yılında St.Petersburg’a taşındı, burada çeşitli fabrikalarda çalıştıktan sonra korse mağazasında tezgahtarlık yaptı.

15 yaşında Amerika’ya göç etmek için babasını ikna eden Godman, oraya gittiğinde de 2,5 dolar haftalıkla günde on saat bir dikiş makinası pedalına basarak çalıştı.

Emma emeklerinin ’’zorla’’ almaları için işsizlere çağrıda bulunmak, doğum kontrol kılavuzları dağıtmak,  I. Dünya Savaşı’na ve zorunlu askerliğe karşı çıkmak nedeniyle birçok kez hapse girdi ve 1919 yılında Amerika’dan sınır dışı edildi.

Emma 66 yaşındayken İç Savaş’a katılmak üzere İspanya’ya gitti.

Önemli kitaplar yazdı.
Emma Goldman’ı tanımanızı isterim.

İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar

2 Şubat 2015 Pazartesi

Kitap Okuyarak



Kitap okuyarak, şiir okuyarak varlığımızın darlığından kurtuluruz;
yaşamadığımız hayatları yaşayarak genişler, yaşamadığımız renksiz günlerin bir daha, dönmemek üzere değerlendiği duygusu ile zenginleşiriz. Kendimiz ile benzerlerimiz arasında bir kaynaşma olur.

Özgür Okuryazar


1 Şubat 2015 Pazar

Su Türküler Vietnamlı Adam v.s. - Mehmet Karabulut



Fidel Castro

Bir onur anıtıdır Fidel Castro
Halkının giydiğini giyer
Halkının yediğini yer
Ve şekerkamışı tarlalarında
Halkın yanında
Halkıyla yan yana
Şekerkamışı keser
....
Fidel'in ülkesi
Bağımsızlık adına, hayır
Onur adına, hayır
Dediğinden yıllardır
Kendi kanını içiyor fincan fincan
....
Onun için her yerde
Ayakta alkışlanır Fidel

Mehmet Karabulut

Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Ögretmenlik yaptı.Düşünce suçundan görevine son verildi.
Şiirlerinde, tüm dünyada insanca yaşama, barış özlemini ve faşizme karşı öfkeyi dile getirir.

Bu şiir kitabı 18. yaş günümde (17 yıl önce) Edebiyatçı bir büyüğüm tarafından hediye edilmişti.

Kitabı uzatırken "tüm yaşamım boyunca özgür olmamı dilediğini" söylemişti.

Beni Mehmet Karabulut şiirleri ile tanıştırdığı için kendisine saygılarımı sunuyorum. 

Şimdi dünyanın bir ülkesinde özgürlük için yazmaya devam ediyor.

Özgür Okuryazar