18 Nisan 2015 Cumartesi

Yaşam Doktoru - Doç. Dr.Şafak Nakajima






Size bir haberim var!
Yayına hazırladığım kitap satışta!
Öncelikle beni bu projeye iten sebebi açıklamam gerekirse;
21. Yüzyıl insanında istek var, ama derinlik yok. Bir şeyi başarmak, yeni bir deneyimden geçmek, her şeyi tüketmek, daha fazla tüketmek gibi hedeflerimiz var.
Bu saçma hedefler yüzünden, hayatı yaşamak yerine tüketiyoruz.
Yarış arabası gibi hayatı yaşamadan tüketen çok insanın olduğunu gördükten sonra Doç Dr.Şafak Nakajima gibi felsefe, sanat ve bilim arasında köprüler kurmuş değerli bir insanın yazacağı kitap böyle yaşayan, böyle yaşamak zorunda bırakılan insanlara ilaç gibi gelecek olmasını istememdendir.
Şafak hanımın da kitabın önsözünde belirttiği gibi ‘’ Doktorlar, yaşanan ruhsal değişimleri anlamaya çalışmak yerine, panik atak, depresyon, anksiyete gibi adlar verdikleri sıkıntılı insanlık hallerinin çözümünü, hasta ilan ettikleri insanlara, ilaç şişelerinde sunuyorlar.
Pek işe yaramayan bir yaklaşım, bu!
Bilimsel olduğunu iddia etmek de zor!
Çünkü insan, beyindeki bir takım kimyasal maddelerden ibaret değil!
O, hisseden, düşünen, çevresinde olup biten her şeyden etkilenen, zorluklarla dolu hayatın denklemini çözemedikçe çaresiz kalan, korkan, sağlığı bozulan bir varlık.
İhtiyacımız olan şey başka!
İlaç şişelerinde değil! ‘’
Kuşkusuz bu süreçte  Doç.Dr.Şafak Nakajima hayatıma çok şey kattı. En önemlisi bana, kendimizi hedeflerle sınırlayarak sadece limandaki teknelere binmemeyi ve bilinen iki iskele arasında yolculuk yapmamayı, başka düşlere, değişikliklere ve koşullara rotamı açık tutabilmemi öğretti.
Şafak hanımı tanımanızı çok isterim.
Projemi sunduğumda, benim kadar heyecanlanan ve işi sonuna kadar sahiplenen, büyük bir titizlikle çalışan Aylak Kitap ailesine teşekkür ederim.


Özgür Okuryazar

14 Nisan 2015 Salı

Fakir Baykurt



Fakir Baykurt
Arkadaş, Aralık 1985


Yıllar sonra bir daha belirtiyorum: Bilimde, sanatlarda, hele politikada ‘’büyük’’ nitelemesi, pek bolkepçe kullanılmaktadır. Kolay yanından öyle kimselere ‘’büyük’’ denilmektedir ki, vicdanlarımız, eğer onşar büyükse Pablo Neruda’da, Nazım Hikmet’e, Maksim Gorki’ye, Halikarnas Balıkçısı’na, Mimar Sinan’a, Tolstoy’a, Aziz Nesin’e, Ruhi Su’ya hangi nitelemeleri verebileceğinizi sormaktadır.
Bir kimse için kullanılacak nitelemenin doğrusunu, yaptığı için çapını ölçüp biçerek, en şaşmaz ayırtman olan zaman kararlaştıracaktır.
Ama: Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nı, yurdumuzdan İnsan Manzaralarını, Hitler Faşizmini boğmak için
Can veren Sovyet partizanlarını apaydınlık sayfalar halinde anlatarak, kapatıldığı zindanların karanlığını aydınlığa dönüştüren, Türkiye İşçi Sınıfının enternasyonel sesi Nazım Hikmet kuşkusuz büyüktür.
Öksüzlüğün, yoksulluğun, izlenmelerin, sürgünlerin çilesi altında ezilmeden, yaşadığı dönemin edebiyatını bir gülmece cennetine çeviren Aziz Nesin kuşkusuz büyüktür,
Bodrum’daki sürgünlük yıllarını özgürlük yıllarına, acı ayrılık günlerini halkla can cana, sarmaş dolaş kaynaşma günlerine çeviren Halikarnas Balıkçısı kuşkusuz büyüktür.
Bayırdan bayıra su kemerlerini, göğe yukarı minarelerini, kubbelerini, sultanların kılıçlarından da, kavuklarından da kalıcı sağlamlıkta diken köy çocuğu Sinan, tıpkı Neruda gibi, Gorki gibi, Servantes ve Tolstoy gibi büyüktür.
Para değeri, dış ve iç çabalarla haksız yere sürekli düşürülen yurdumuzda, toplumsal ve insansal değerler de haksız yere düşürülmekte, gerçek büyüklere hain gözüyle bakılırken, işi, insanlığı on para etmez cüceler büyütülmektedir. Bunlar geçicidir. Gerçekten büyük olan değerlerimizi, en büyük ayırtman zaman, yarın en yanılmaz biçimde belirleyecektir.

7 Nisan 2015 Salı

Dorian Gray’in Portresi – Oscar Wilde









Dorian Gray’in Portresi – Oscar Wilde

Oscar Wilde’ın tek romanıdır. 1890’da yazılmıştır. O döneme göre oldukça farklı ve aykırı bir eserdir. Ne yazık ki kitap 19. Yüzyıl İngiliz toplumunda, tutucu çevrelerce ahlaksızlıkla suçlanmış ve ağır eleştiriler almıştır.

Dorian Gray’in Portresi toplumun aykırı saydığı şeyleri, tiyatro sahnelerini, erkeklerin ve kadınların yaşam standartlarını, alt tabaka insanların zor yaşamlarını en şahane biçimde anlatmaktadır. Lord Henry’nin söylediği şeyler muazzam ölçüde mantıklı ve çeldirici. Diyalogların tek tek altı çizilesi. Bu kitap sırf Lord Henry’nin aforizmalarıyla için bile okunur.

Ben bu romanda daha çok Oscar Wilde’nin hayatını gördüm zaten kendisi de romandaki karakterler için şunları söylemiştir. "Basil Hallward, ben olduğumu sandığım kişidir; Lord Henry dünyanın ben sandığı kişidir; Dorian Gray ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağda..."

Oscar Wilde : Yazar – Sanatçı. Wilde hayatının büyük bir bölümü boyunca sosyalizmi destekledi. 1900 yılında, kırk altı yaşındayken menenjit oldu, 30 Kasım'da da, beş parasız halde, karısından ve iki çocuğundan uzakta, kaldığı otel odasında öldü. Ölürken otel sahibi ve papaz yanındayken ünlü "Ya duvar kağıdı gider, ya ben." sözünü söylemiştir.

İyi Okumalar,
Özgür Okuryazar