9 Mayıs 2014 Cuma

Halil Cibran Vermek

Halil CİBRAN
Onun gücü, ruhsal hayatın o büyük kaynağından;dilinin görkemi ve güzelliği, onu kendi ruhuyla giydirmiş olmasından gelir,yoksa nasıl bu kadar evrensel ve etkili olabilirdi

Cibran, 1883'te henüz Osmanlı İmparatorluğu mülkü olan Beyrut'a yakın Beşari köyünde doğdu. Ressam, Yazar, Şair

VERMEK

Elinizdeki mallardan verdiğinizde
çok az verirsiniz.
Ancak canınızdan verdiğinizde
gerçekten vermiş olursunuz.

Oysa canınız gibi sakladığınız mallarınız
gelecekte muhtaç olurum korkusuyla
bekçiliğini yaptığınız nesnelerden başka nedir ki?

Yarının ne getireceği belli mi?
Kutsal kente doğru yol alan
hacıların peşine düşmüş aşırı temkinli bir köpek,
kızgın kumların altına bir kemik gömse, ne çıkar?

Olur da
bir şeylere muhtaç duruma düşerim korkusu,
gerçekte muhtaç durumda oluşun
ta kendisi değil midir?

Su kaynaklarınız doluyken,
susuz kalırsam diye korkulara kapılmak
en giderilmeyecek susuzluk değil de nedir ?

Kimileri,
pek çok mal mülk sahibi oldukları halde
ancak pek azını kıyıp da verebilirler .
Üstelik bunları da salt gösteriş olsun diye verirler.

Oysa bu içten pazarlıklı veriş,
verdiklerinde bereket komaz .

Kimileri de ellerinde pek az olmasına karşın
çıkarır olanı biteni verirler .

Bu gibiler hayata bağlanmış,
ona inanç duyan kimselerdir
ve onların ambarları hiç boş kalmaz .

Kimileri sevecenlikle verir
ve edindikleri tüm armağan da bu olur .

Kimileri de verirken ıstırap çeker,
çünkü onların yıkandıkları kutsanmış sulara
ıstırap karışmıştır .

Kimileri verirken ne ıstırap çeker,
ne bundan kendine
bir mutluluk payı çıkarmak peşinde koşar,
ne de vermenin
erdemli bir davranış olduğunu düşünür .

Bunlar da,
o uzak vadilerde açan küçük menekşeler,
kokularını yeryüzüne nasıl sunuyorlarsa,
öyle verenlerdir .

Tanrı, işte bu gibi kimselerin
elleri aracılığıyla konuşur
ve onların gözlerinin ardından
yeryüzüne bakarak gülümser .

İstendiği zaman vermek iyidir,
ancak ihtiyaç içinde olanın durumunu kavrayıp
o istemeden vermek daha iyidir .

Eli açık bir kimse için,
verebileceği bir şeyleri alacak eli bulmak,
vermekten çok daha yüce bir mutluluktur .

Hem, kişinin sonsuza dek
elinde tutabileceği bir nesne var mı ki ?

Bugün elde olanlar, bir gün gelecek,
mutlaka başka ellere verilecektir .

Öyleyse şimdiden verebilmek varken,
vermek mevsiminin
varislere kalmasını beklemek niye ?

"Vermek isterim
ama verdiklerim yerini bulmalı,değmeli."
der durursunuz .

Oysa meyve bahçenizdeki ağaçlar
ve çayırlara saldığınız davarlar
böyle söylemiyorlar .

Onlar yaşamak için veriyorlar,
çünkü vermezlerse ölür, yiterler .

Günleri ve geceleri yaşamaya
değer görülmüş bir kimse
vereceklerinizi alabilmeye de
değer durumdadır elbette .

Hayatın okyanusundan içebilmeye
değer görülmüş bir kimse,
sizlerin küçük derelerinizden de içebilecek
değerdedir .

Almanın cesaret ve güvencesinde,
hatta bağışlayıcılığında yatan çölden
daha büyük kuraklık olabilir mi ?

Hem sen kimsin ki
insanlar senin önüne çıkıp da,
değer olup olmadıklarını görebilesin diye
göğüslerini açsınlar ve soydukları gururlarını
senin ayakların altına sersinler ?

Sen, ilkin kendinin bir Verici-El olabilmeye
değer olup olmadığını anlamaya bak .

Çünkü gerçekte,
cana bir şeyler veren Hayat`tır..
Sense kendini gerçek verici sanıyorsun.
Oysa, bir tanıktan öte bir şey değilsin.

Ve ey siz alıcılar
- ki hepiniz öylesiniz -
kendinizi hiç bir zaman
minnet yükü altına sokmayın .

Sokmayın ki,
ne kendinize ne de vericiye
bir boyundurluk takılmasın .

Verilenler, hem size, hem vericiye
kanat olsun, birlikte yükselin .

Çünkü aklınızı
minnetin ağır yüküyle doldurursanız,
özgür bağırlı yeryüzünü ana,
Tanrı'yı da baba olarak kabullenmiş olan vericinin
eliaçıklığından kuşku duymuş olursunuz...



Ermiş - 1923